HEPİMİZ YALNIZIZ
- pdremineerdem
- 21 Oca 2022
- 2 dakikada okunur
Yalnızlık, varoluşçuların ele aldığı önemli konulardan biridir. Ölüm, özgürlük, sorumluluk, anlamsızlık gibi konuların hayatın vazgeçilmez bir parçası olduğuna ve bunların yapıcı taraflarına odaklanmayı benimseyen varoluşçular, yalnızlık konusunda da farklı düşünmezler. Her ne kadar diğerleriyle ilişki kursak da temelde yalnız olduğumuza ve bu dünyada birey olarak var olduğumuza işaret ederler.
Yalnızlık, diğerleriyle tatmin edici bir bağ kurulsa dahi, bireyin kendisiyle başkası arasında kapatılamayan bir uçurumdur. Yaşadığımız tüm deneyimler her ne kadar diğerleriyle ortak veya benzer olsa da temelde özneldir. Kurduğumuz ilişkilerde de yalıtım tamamen yok olmaz fakat yalnızlığın acısını sevgi telafi edebilir. Birey, varoluşunun yalıtılmış olduğunu kabul edip bununla yüzleştikten sonra diğerlerine sevgiyle yaklaşabilir (Yalom, 2018: s.477-488).
Aynı zamanda Günay (2008) de çalışmasında yalnızlık ve birliktelik kavramlarını bir arada ele alarak bireylerin varoluşsal olarak yalnız olduklarının idrakine vardıktan sonra diğerleriyle daha sağlıklı ve anlamlı ilişkiler kurabileceğini ve iki insanın karşılaşmasını iki yalnızlığın karşılaşması olarak ifade etmiştir. Birey, yalnızlık anksiyetesi yaşadığında başkalarıyla ilişki kurmada çare arayabilir. Terapi sürecinde, bireyin kurduğu ilişkinin niteliğine odaklanılır ve anlamaya çalışılır. Kişinin bu ilişkiden aldıkları, verdikleri, kendisini nasıl yansıttığı gibi konular gündeme gelebilir (Yalom, 2018: s.522).
Bazı insanlar da yalnızlığı öylesine bir tehdit olarak görürler ki acı verici yanlarına odaklanmaktan olumlu yanlarını görmezler ve yalnız kalma olasılığı onları korkutabilir. Diğerlerinin fikirlerine, değerlerine fazlasıyla önem veren, toplum tarafından kabul edilebilir gözükeni benimseyen bireylerde yalnızlık daha çok boşluk ve korku duygusuyla baş gösterebilir. Bu insanlar, birey olmayı diğerleriyle ilişkilendirdikleri için tek başına kalmak sanki birey olmayı da yitirmek gibi korkutucu gözükebilir (May, 2018: s.29-30).
Kişi, kendisinin kusurlarını ve hatalarını kabul ederek mükemmel olmadığı için kendisini eleştiren ve sevmeyen bakış açısındansa tıpkı başkalarıyla dost olduğundaki gibi "olduğu gibi kabul etme" bakış açısını benimseyerek kendisiyle dost olabilir. Yaşadığımız her deneyimin ardından üzerine düşünerek duygularımızı daha iyi ve yakından anlamaya başlarız ve bu durum "karnımızdaki hissi" dinleyerek doğru karar verinceye kadar sürer (Schmid, 2019: s.17-46).
Varoluşçu bakış açısına göre yalnız olmak ilk aklımıza gelebileceği gibi tamamıyla olumsuz bir kavram değildir. Her ne kadar diğerleriyle ilişki kurmaktan, beğenilmekten, onaylanmaktan mutluluk duysak da bu onay için başkasına ihtiyaç duymadığımızda yalnızlığı yaşarız. Aynı zamanda yalnızlığı yaşamak denildiğinde sürekli yalnız kalmaktan bahsedilmediğinin, bireyin kendisini herkesten ayrı bir birey olarak görebilmesinden yola çıkılarak "yalnız olmak" ifadesinin kullanıldığını eklemek isterim. Bunun yanı sıra kurulan her ilişkide (ebeveyn, otorite, kardeş, arkadaş, partner) bireyin yalnız olabilmeye dair kendini keşfetmesine yardımcı unsurları barındırması açısından ilişki kurdukça kendimizi keşfettiğimizi düşünüyorum.
Kaynakça
Günay, M.(2008). Yalnızlık ve birliktelik arasında insan ilişkileri. (14-15-16 Kasım 2008 tarihlerinde, İçel Sanat Kulübü- Felsefeciler Derneği Mersin Şubesi-Aratos Dergisi tarafından düzenlenen “Felsefe ve İnsan İlişkileri” başlıklı Mersin Felsefe Günleri’nde yapılan konuşmanın gözden geçirilmiş ve genişletilmiş metnidir).
May, R. (2018). Kendini arayan insan. (K. Işık Çeviri). Okuyan us: İstanbul.
Schmid, W. (2019). Kendiyle dost olmak. (T. Bora Çeviri). İletişim: İstanbul.
Yalom, I. D. (2018). Varoluşçu psikoterapi. (Z. Babayiğit Çeviri). Pegasus: İstanbul.
Comments